Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
Anasayfa:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: <a href=GaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Kimler hatta?
Toplam 5 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 5 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 18 kişi C.tesi Mayıs 12, 2012 3:30 pm tarihinde online oldu.
En son konular
» Beldemizden 2 Vefat Haberi
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeSalı Ağus. 12, 2008 1:34 am tarafından admin

» peygamber efndimizin vefatı 2.
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:12 am tarafından sari_seytan

» peygamber efndimizin vafatı
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:12 am tarafından sari_seytan

» veda haccı
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:11 am tarafından sari_seytan

» peygamber efendimizin evlenmesi
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:09 am tarafından sari_seytan

» peygamber efendimizin gençliği
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:09 am tarafından sari_seytan

» peygamber efendimizin çocukluğu 2.
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:08 am tarafından sari_seytan

» peygamber efendimizin çocukluğu 1.
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:07 am tarafından sari_seytan

» İsimleri ve künyeleri
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:06 am tarafından sari_seytan

» mübarek soyu
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeC.tesi Tem. 12, 2008 10:06 am tarafından sari_seytan

REKLAMLAR
ALLAH(c.c.) İSİMLERİ
En iyi yollayıcılar
sari_seytan
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
admin
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
alidogan
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
tacettinkurt
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
mehmet-1905
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
<büşra>
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
gurbet>kusu29
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
dj yalnız-29
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_lcap:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Voting_bar:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Vote_rcap 
Galeri
:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Empty

 

 :::::İLK MÜSLÜMANLAR:::::

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
admin

admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 86
nerden : istanbul
iş/hobiler : dj+web tasarim+site açmak
AD : Enes
SOYAD : KILIÇ
www.salyazili.tr.gg HİÇ GİRDİNİZMİ : evet
Kayıt tarihi : 29/05/08

:::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Empty
MesajKonu: :::::İLK MÜSLÜMANLAR:::::   :::::İLK MÜSLÜMANLAR::::: Icon_minitimeÇarş. Haz. 04, 2008 3:07 am

[size=9]İlk Müslümanlar ve
Mâruz Kaldıkları İşkenceler


İlk Müslüman: Hz. Hatice


Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed (a.s.m.), Hira�daki ulvî mazhariyetle İlâhî
memuriyetini idrak etmiş ve kudsî risalet vazifesini yüklenmişti. Ancak bu ağır
ve büyük vazifenin icabları vardı, onları yerine getirmek lazım geliyordu. Bunun
ise, içinde bulunduğu cemiyette pek kolay olmayacağı kendisince muhakkak bilinen
bir husustu.

O anda, Efendimiz tek başına bir tarafta, bütün dünya bir tarafta yer alıyordu.
Ve o, umum dünyaya Allah�tan aldığı emirleri tebliğ edecekti. Elbette bu, basit
bir hâdise olarak görülemezdi.

Allah Resûlü, dünyalar durdukça insanlığa nûr ve şeref olan vazifesine nereden
ve nasıl başlaması gerektiğini de çok iyi hesaplıyordu.

Durumu evvela en yakını bulunan hanımı Hazret-i Hatice�ye anlattı. Hazreti-i
Hatice, ona tereddütsüz sadakat elini uzattı ve ilk Müslüman olma şerefine
kavuştu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bundan sonra, Hazret-i Hatice�ye, Cebrâil�den (a.s.)
öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve yine Cebrâil�den öğrendiği sûrette imam
olarak şerefli zevcisine iki rek�at namaz kıldırdı.

Efendimizin kıldırdığı bu iki rek�at namaz,1 imam olarak kıldığı ilk namazdır ve
bir pazartesi gününün sonuna doğru kılınmıştır.2

* * *



Hz. Ali'nin Müslüman Oluşu

Hazret-i Hatice�nin terddütsüz îmân edip Müslüman olması, Resûl-i Ekrem
Efendimizi son derece memnun ettiği gibi, şevkini de arttırdı. Artık yeryüzünde
davasını tasdik ve kabul eden biri vardı.

Peygamber Efendimizin, İslâma dâvet ettiği ikinci insan, yine en yakınlarından
biri olan Hazret-i Ali idi. O, dört beş yaşından beri Efendimizin terbiyesi
altında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak, akranlarına göre
feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi.

Birgün Resûl-i Ekrem Efendimizi Hazret-i Hatice ile namaz kılarken gördü. Hayran
hayran seyredip namaz bitince, �Nedir bu?� diye sordu.

Resûl-i Ekrem, �Ey Ali, bu Allah�ın seçtiği, beğendiği dindir. Ben seni bir olan
Allah�a îmân etmeye davet eder, insana ne faydası, ne de zararı dokunmayan Lât
ve Uzza�ya tapmaktan sakındırırım� dedi.

Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an
durakladı. Sonra şöyle dedi:

�Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim birşey bu. Babam Ebû Talib�e
danışmadan birşey diyemem.�

Fakat, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, henüz da�vasını açıkça ilân etme emrini almış
değildi. Bu sebeple Hz. Ali�yi ikaz etti:

�Ey Ali!� dedi. �Eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok eğer yapmayacak olursan,
gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye birşey söyleme!�1

Hazret-i Ali, bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi
düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu.
Resûlullahın huzuruna giderek, �Allah, beni yaratırken Ebû Talib�e sormadı ki,
ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım,� dedi ve Müslüman oldu.

Müslüman olan ilk çocuk şerefini kazanan Hazret-i Ali, o sırada on yaşında
bulunuyordu.1

Tedbir, her zaman güzel bir harekettir. Ama bir davanın yeni yeni yayılmaya
başladığı sırada çok daha güzeldir. İşte Allah Resûlü, Hazret-i Ali�ye
gördüklerini ve işittiklerini şimdilik kimseye anlatmama ve duyurmama ikazında
bulunmakla kâinatta da câri olan tedbir, tedric ve hikmet kanununa riâyet
ederek, bizler için de bir ölçü veriyordu. Gerçekten tedbire başvurma, zaman ve
mekânın şartlarını gözönünde bulundurarak dâvasını yayma Allah Resûlünün tebliğ
hayatında mühim bir yer işgal eder.

Îmân safında yer almada, Hazret-i Hatice ve Hazret-i Ali�yi, Resûl-i Ekremin
evlatlık edindiği Zeyd bin Hârise (r.a.) takip etti.

Müslüman olduktan sonra, Hazret-i Ali ile Hazret-i Zeyd�in, Nebiyy-i Ekrem
Efendimize gönülden bağlılıkları yeniden tazelendi ve güç kazandı. Artık,
Efendimizden ayrılmıyor, namaz ve ibadetlerini onunla birlikte ifâ ediyorlardı.

Hazret-i Ali, zaman zaman Resûl-i Ekremle birlikte Kâbe�ye gider, orada namaz
kılarlardı.

Afif-i Kindî, alış veriş maksadıyla geldiği Mekke�de, henüz îmân etmediği bir
zamanda Peygamberimiz, Hz. Hatice ve Hz. Ali�yi namaz kılarken görmüştü.
Müslüman olduktan sonra, o hallerinden gıbta ile bahsederek şöyle demiştir:

�Ben, o zaman imân edip de, onların dördüncüsü olmayı ne kadar isterdim.�1

Peygamber Efendimiz, davasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağmen, müşrikler
onların Kâbe�de namaz kılmalarından, yaptıkları ibadetten farklı bir ibadet
yapılmasından pek hoşlanmıyorlardı. Bu sebeple bir müddet sonra, Peygamber
Efendimiz, Hazret-i Ali ile, namazlarını kırlarda, vadilerde edâ etmeyi daha
uygun buldular.

Annesi ile babası Hazret-i Ali�nin peşinde

Resûl-i Ekremi bir gölge gibi takip edip, yalnız bırakmayan Hazret-i Ali�nin bu
hali, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma
Hâtun fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına, �Dikkat et, oğlun Muhammed�le çok
dolaşıyormuş, sakın ona birşeyler olmasın� dedi.

Ebû Talib anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat Peygamber Efendimizden öğrenmek
istedi. Bunun için birgün Resûl-i Ekrem Efendimizle Hz. Ali�nin arkalarından
gitti. Onları Mekke�nin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahr-i Kâinat�a, �Ey
kardeşimin oğlu!� dedi. �Bu din, ne dindir?�

Peygamber Efendimiz, �Ey amca! Doğru yola dâvet edeceklerimin ve bu dâvete
koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın!
Putlara tapmaktan vazgeç ve bir Allah�a îmân et� diye teklifte bulundu.

Bir an düşünceye dalan Ebû Talib, sonunda şöyle dedi:

�Ben, eski dinimden ayrılamam. Fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et!
Allah�a yemin ederim ki, ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya
kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın birşeyi sana eriştiremez� diye
konuştu.

Sonra da oğlu Ali�ye döndü ve �Oğulcağızım! Senin üzerinde bulunduğun bu din
nedir?� diye sordu.

Hz. Ali, �Babacığım,� dedi, �ben, Allah�a ve Onun Resûlüne îmân, onun Allah�tan
getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım.�

Bunun üzerine Ebû Talib, �Ey oğlum! Amcan oğlunun dinine sana da isteyerek
girmek yaraşır. O, seni ancak hayra dâvet eder. Ona itaat et!�1 diyerek hem
Resûl-i Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Ali�yi sevindirdi. Sonra da oradan
uzaklaştı.

Eve dönen Ebû Talib�e, hanımı Fâtıma Hâtun telaş ve şiddetle, �Nerede oğlun?
Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammed�le birlikte namaz kılarken görmüş.
Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?� diye sordu.

Ebû Talib, �Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, elbette
herkesten çok ona düşer� diyerek telaş ve endişeye mahal olmadığını ifâde etti.
Sonra da, �Eğer nefsim, Abdülmüttalib�in dinini bırakmak hususunda bana itâat
etmiş olsaydı, ben de Muhammed�e tabi olurdum. Çünkü, o halîmdir, emîndir,
tâhirdir�2 dedi.

* * *

Hz. Ebû Bekir Müslümanların Safında

Hazret-i Ebû Bekir, eskiden beri Resûl-i Ekrem Efendimizin en yakın dostlarından
biri idi. Samimi görüşür ve konuşurlardı.

Onda da göze çarpan en mühim vasıf; Cahiliyye Devrinin çirkin âdetleri, kötü
ahlâk ve yaşayışlarıyla fıtratını bozmamış olması, ruh, kalb ve aklını şirk
inancı ile kirletmemiş bulunmasıydı. Tanınmış bir tüccardı. Kavminin ileri
gelenleri her zaman fikrinden istifade ederlerdi. Kureyş�in kan davalarını
halleden de oydu. Bir diğer mühim vasfı da; Kureyş âilelerinin soy soplarını,
nesep şecerelerini, iyilik ve kötülüklerini gayet iyi bilmesi idi.

Resûlullah Efendimiz, henüz açıktan dâvete başlamamıştı. Fakat yine de dâvâsı
kulaktan kulağa yayılmış ve Kureyş ileri gelenleri tarafından duyulmuştu.

Hz. Ebû Bekir, Yemen tarafına yaptığı bir seyahetten henüz dönmüştü. Başta Ebû
Cehil, Ukbe bin Ebi Muayt ve bazı Kureyş ileri gelenleri kendisine �Hoş geldin�
demek için evine vardılar.

Hz. Ebû Bekir, �Ben Mekke�de yokken neler olup bitti? Önemli bir haber var mı?�
diye sordu.

�Ey Ebû Bekir� dediler. �Büyük iş var! Ebû Talib�in yetimi Muhammed,
peygamberlik iddiasına kalkıştı. Biz de senin Yemen�den dönüşüne kadar beklemeyi
uygun bulduk. Artık, sen o dostuna git, ne edeceksen et.�

Hz. Ebû Bekir, derhal Fahr-i Kâinatın evine vardı:

�Yâ Ebe�l-Kasım! Peygamberlik iddiasında bulunduğun, kavminden ayrıldığın ve
atalarının dinini kötüleyip, inkâr ettiğin doğru mu?� diye sordu.

Resûl-i Zişan Efendimiz, küçük yaşlarından beri beraber oldukları Hz. Ebû
Bekir�in bu sözlerine önce tebessüm buyurdu. Sonra da, �Yâ Ebâ Bekir! Ben sana
ve bütün insanlara gönderilmiş Allah�ın Resûlüyüm. İnsanları bir tek olan
Allah�a dâvet ediyorum. Sen de şehâdet getir� dedi.

Hz. Ebû Bekir�in akıl ve gönül âleminde bir anda şimşekler çaktı. Bu sözleri,
küçük yaşından beri çok iyi tanıdığı, zâtını candan seven ve sayan ve o âna
kadar mübârek dudaklarından hilâf-ı hakikat tek bir söz işitmeyen Muhammedü�l
Emînden (a.s.m) duyuyordu. Hiçbir tereddüt emâresi göstermeden derhal kelime-i
şehadet getirerek Müslüman oldu.1

İslâma davet karşısında en ufak bir tereddüt göstermeyişini Resûlullah Efendimiz
onun için bir fazilet sayarak şöyle buyurmuştur:

�Ebû Bekir�den başka imâna davet ettiğim herkes bir duraklama, bir tereddüt, bir
şaşkınlık geçirdi. Fakat o, kendisine İslâmı anlattığım zaman ne durakladı ve ne
de tereddüt etti.�2

Resûl-i Ekrem Efendimizi, bu itibarlı dostunun Müslüman olması fazlasıyla
sevindirdi. Hz. Âişe Validemizden gelen bu husustaki rivâyet şöyle:

�Nebiyy-i Ekremi iki dağ aralığında, Hz. Ebû Bekir�in Müslüman olmasından daha
çok sevindiren bir başka hâdise olmamıştır.�

İslâmla şereflenen Hz. Ebû Bekir�in daha evvel gördüğü bir rü�yâsı da böylece
gerçekleşmiş oldu: Rüyasında bir ayın Mekke�ye indiğini, sonra bölünerek şehrin
evlerine dağıldığını, sonra da toplanıp kendi evine girdiğini görmüştü.

Bu rüyâsını o zaman ehl-i kitaptan bazı âlimlere anlatmıştı. Onlar, gelmesi
beklenen paygamberin pek yakında Mekke�den çıkacağını, kendisinin de ona uyup
bahtiyarlar arasında yer alacağını söylemişlerdi.1

Hazret-i Ebû Bekir, Müslümanlığını izhâr etmekten de çekinmedi.

Müslüman olması Kureyş arasında büyük bir yankı uyandırdı. Çünkü o, Kureyş
içinde itibarlı, sağlam, güvenilir, sözünde sâdık biri idi. Sevimliliği ve
yumuşak huyluluğu da onu kavmine sevdirmişti.

Hazret-i Ebû Bekir, Müslüman olan hür erkeklerin ilk halkasını temsil ediyordu.
Onun Müslüman olmasıyla, îmân halkası biraz daha genişledi, yollar biraz daha
açıldı ve müstakîm caddede yürüyen bahtiyarlar daha da arttı. Onun vasıtasıyla
Müslüman olan Hz. Bilâl-i Habeşî ile, îmân ve İslâm nîmetine erişen ve her biri
âdetâ bir sınıfın temsilcisi durumunda bulunan ilk Müslümanlar şunlar oldu:
Kadınlardan, Hazret-i Hatice, çocuklardan Hazret-i Ali, hür erkeklerden Hazret-i
Ebû Bekir, azadlı kölelerden Hazret-i Zeyd bin Hârise, kölelerden Hazret-i
Bilâl-i Habeşî (Radıyallahü Anhüm).

* * *

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.salyazili.tr.gg
 
:::::İLK MÜSLÜMANLAR:::::
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: İSLAM KONULARI :: DİNİ BİLGİLER-
Buraya geçin: